-Maya Angelou -
edebiyat, müzik, tasarım, reklam ve belki de daha fazlası yönsüz kanat çırpışlarım bir yer bulsun istedim...
28 Aralık 2009 Pazartesi
günün sözü
I've learned that people will forget what you said and what you did but people will never forget how do you made them feel.
25 Aralık 2009 Cuma
Kâğıt Helva için bütün kitaplarımı yeniden okudum*

Elif Şafak, 15 yıllık yolculuğunu Kâğıt Helva’yla süsledi. “Kâğıt Helva daha evvel Türkiye’de yapılmamış, tadımlık bir kitap. Karın doyurmak değil amacımız, ağız tatlandırmak, zihin tatlandırmak, gönül tatlandırmak. ‘Kâğıt’ ile ‘tatlı’nın birlikteliğini sevdim. Çocukluğumuza kadar uzanan sıcacık bir çağrışımı var. Kâğıdın üzerine konmuş birkaç tatlı kelam olmasını arzu ettim” diyor.
Aşk, çok fazla ilgi gördü. Belki de daha önce kitaplarınızı okumayanlar sizi ilk kez Aşk’la tanıdı. Kâğıt Helva, bu tür okuyuculara kendinizi tanıtmak için yapılan bir çalışma mı oldu?
İlk romanım Pinhan’dan bu yana beni takip eden kemik bir okur kesimi var. Ayrıca daha sonra Mahrem ya da Araf romanıyla ilk defa okumaya başladı kimileri. Ya da Bit Palas, Baba ve Piç veya Siyah Süt ile. Yani farklı okurlar bu edebiyat yolculuğuna farklı duraklarda katıldılar. Her romanla beraber biraz daha genişledi okur sayısı. Evet, kimileri de ilk defa Aşk ile beni okumaya başladı, şimdi geriye giderek diğer romanları okuyorlar. Kâğıt Helva bütün bu farklı duraklar arasında bir bütünlük kuruyor. Bu anlamda çok özel bir kitap. Bir yazarın geçtiği yolları gösteren bir yol haritası gibi.
Hayalle hakikat ateşle su gibidir. Her biri ister ki bir tek kendi kalsın orta yerde, öteki kaybolsun. Hayal dediğin hakikati boğmak, hakikat dediğin de hayali yakmak ister.(Pinhan)
‘Aşk imiş her ne var âlemde’
İlk kitabınız Pinhan olmasına rağmen Kâğıt Helva, Araf ve Aşk’tan alıntılarla başlıyor. Onlar sizi daha mı çok etkilemişti?
Kâğıt Helva’da bugüne kadar yazdığım dokuz kitabımdan alıntı var. Bunları kronolojik bir sıraya sokmadık. Onun yerine, daha doğal, daha samimi bir akış oluşturduk kitapta. Şu çok dikkatimi çekiyor: Baktığım zaman her kitabımın bir öncekinden çok daha farklı olduğunu görüyorum. İçerik farklı, üslup farklı, enerjisi farklı. Kendini kolay kolay tekrar etmeyen bir yazarım.
Kitabı aşk, insan, yolculuk, varoluş, inanç... gibi dokuz bölüme ayırmışsınız. Bu başlıkları ve sıralamasını ne düşünerek hazırladınız? Örneğin sizce aşk, insanın hayatında daha ön sırada gelen bir kavram mı?
Aşk benim için temel bir kavram. Sadece benim için değil ki... Bence kainatın özü aşk. Yaradılışımızın gayesi aşk. İnsanın aradığı derya aşk. Hani romanda derviş diyor da, “Hepimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Ömrü hayatımız tamamlanmaya çalışmakla geçiyor. Ve bizi tamamlayacak olan yegâne öz aşk.” O yüzden Kâğıt Helva’da bu temayı başa aldık. Ama onun dışındaki temalar arasında bir hiyerarşi kurmadık. Her biri önemli. Yolculuk da kadınlık da inanç da varoluş da.
Bir insana âşık olmak onu kalabalığın içinden çekip çıkarmak, çokluğun içinde tek kılmak ve sonra aynı hızla teklik içindeki çokluğu keşfetmektir. (Med-Cezir)
Alıntıları seçmek için tüm kitaplarınızı yeniden altını çizerek okudunuz mu? Bu ne kadar zamanınızı aldı?
İlk kitabımın yayınlanışından bu yana 15 sene geçti. 15 senedir yazdığım hiçbir kitabı sonradan dönüp okumadım. Hep ileriye baktım, henüz yazmadığım kitaba. Fakat işte bu sene ilk defa öyle bir ruh hali geldi ki, durup “Neler yazmışım, kalemimden neler çıkmış” bakmak istedim. Kâğıt Helva’yı hazırlarken Doğan Kitap’taki editörümle beraber yüzlerce alıntı taradık. Satır satır yeniden okuduk. En zoru bunlar arasından seçmek oldu. Ama çok keyifli bir çalışma oldu bizim için. Okurların da seçilen alıntıları seveceklerini umut ediyorum. Hem derinliği hem içtenliği olan alıntılar bunlar.
‘İlm bir kıyl ü kaal imiş ancak...’
İncelemeyi yaparken “Ben bunu nasıl yazmışım” ya da “Şuraya şunu eklemeyi unutmuşum” dediğiniz bölümler var mı?
Elbette. “Ben bunu nasıl yazmışım?” dedim, hem de pek çok kez. Çünkü ben kendi yazdıklarımın sahibi değilim, kelimelerimin efendisi değilim. Öyle okurlar var ki benden çok daha iyi biliyorlar kitaplarımın katmanlarını. Ben o kadar “bilinçli” ve “akılcı” yazmıyorum ki. Roman yazarken sanki sarhoşum, çoğu zaman öyle bir sezgisel akışa kendimi bırakarak yazıyorum. O yüzden seneler sonra dönüp bakınca beni de şaşırttı kimi alıntılar. Mesela Mahrem’de şişman kadının çözümlemelerini şaşırarak okudum. “Elim neler yazmış” dedim.
Alıntıları yapmadan önce favori kitabınız hangisiydi, şimdi hangisi?
Her kitap yeni bir yolculuk, bir tazelenme demek benim için. Yazdıklarım arasında favori kitabım yok. Öyle bir ayırım yapamam. Ama illa da bir tercih sorarsanız tek bir şey söyleyebilirim: henüz yazmadığım roman favori romanım.
Unutma ki dünyanın bir ucundaki tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.(Aşk)
Herkesin okuması tek ve biriciktir
Neden resimli bir kitap?
Kâğıt Helva sadece içeriğiyle değil, estetiğiyle de çok özel ve özenli bir çalışma. Bu kitabın tasarımını Uğurcan Ataoğlu yaptı. Aşk’ın kapağının tasarımı da ona ait. İçindeki resimler ise uluslararası sanatçımız M. K. Perker’e ait. Ve onlarla çalıştığım için kendimi şanslı sayıyorum. Bence bu kitap sunumuyla da değerlendirilmeli. Zaman içinde estetiği ihmal ettik. İçerik kadar estetiğe de kıymet veren kitaplar yazmak istiyorum.
Kitabın son alıntısında okuyucunuza mı mesaj gönderiyorsunuz?
Hayır, bir mesaj vermiyorum. Bence bir kitabı binlerce, hatta milyonlarca insan okur ama herkesin okuması tek ve biriciktir. Okur kendisi bilir, kendisi karar verir.
“Ben” bölümündeki resimde kendisiyle yüzleşen bir kedi görüyoruz. “Sen”de ise başka bir kediyi izliyor aynı kedi. Buradan izleyiciyi izliyorsunuz diye algılayabilir miyiz?
Ben okurlarımı “ruhdaşım” olarak görüyorum. Bu dışarıdan bakanların kolay kolay anlayamayacakları bir ruhsal, duygusal ve zihinsel paylaşım. Kalpten kalbe bağlar var ve bu bağlar kelimelerle kuruluyor. Okurlarla zaten sürekli ve dinmeyen bir sohbetim var.
Elmas bir gözdür yürek. Ve çizilmeyegörsün bir kere, artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle âleme. (Mahrem)
*Deniz İNCEOĞLU'nun röportajı (22 Aralık 2009) Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
24 Aralık 2009 Perşembe
notepad deyip geçmemek lazım
25 Kasım 2009 Çarşamba
onlar en yaratıcı kolonlar
Etiketler:
ad,
advertising,
anti smoking,
columns,
creative,
ducolax,
fiat,
greenpeace,
heineken,
ice age,
mcdonald's,
reklam,
sci fi,
toxel,
toy 'R' us
13 Kasım 2009 Cuma
Tercih
Tercih / İclal AYDIN
Çocukluk işte ama öyle düşünürdüm.
İtiraf edeyim...
Küçük küskünlükler sırasında kocamın benden önceki sevgililerini benden daha çok sevdiğini düşündüğüm de oldu.
Nedense insan hep en son ve en çok sevilen olmak istiyor.
Sahip olduğu sevgiden daha çoğunu istiyor hep.
Yersiz bir istek ama..
Oluyor işte...
Sevdikleri hep bir tercihte bulunsun istiyor.
Tercih edilen olmak için yapıyor bunu...
Güneydoğu Asya'daki büyük deprem sonrasında sulara kapılan bir anne, kucağındaki iki çocuğundan birini gücü kesilince bırakmak zorunda kalıyor.
5 yaşındaki oğlu sulara kapılıyor. Anne ve kucağındaki yirmi aylık oğlu direniyor.
Mucize eseri, sulara kapılan oğlu da, kocası da sular çekildikten sonra ortaya çıkıyor.
Gazetede bu haberi okuduğumda en çok bir cümleye takıldı aklım; "Yaşadıkları bu olayı ne anne ne de 5 yaşındaki Lachie artık >unutabilecek..."
"Annem beni bırakmıştı..."
Acaba yıllar sonra nasıl bir kişiliği olacak 5 yaşındaki çocuğun.
Gerçekten nasıl gelişecek ruhu?
"Ağladım, ağladım kimse beni duymayınca sustum ve tahtalara tutundüm" demiş...
Annesinin tercihi beyninde nasıl bir kıvrıma sıkışacak acaba?
Hadi biraz daha ileri gidersek; "sevmeye engel bir yara" olacak mı acaba bu yaşadığı?"...
Annem beni bırakmıştı"
Çocuklarını kurtarmaya çalışan anne, gücü kesilen kollarından bıraktığı oğlunun ertesi gün bulunmasından sonra ağlamış.
Tanrı'ya şükretmiş. "Kendimi hiçbir zaman affedemezdim" demiş. Evlerine dönmüşler.. Ama belli ki kurtulmuş hayatlarında artık hep bu olay var...
Bir kere kolları çözülmüş annenin. Ne anne affedebilir kendini, ne de Lachie annesini...
Bazen yakınım dediğiniz insanların ihaneti de sizi sulara bırakması gibi değil midir?
Mesela arkadaşımdır dediğiniz birinin sizi kırmızı soğanlı lakerda ile pilaki arasındaki tabağa sarhoş mezesi yapması?
Arkanızdan konuşması...
Öyle ya, bu yiyeceklerin ve içkinin yanına bir de konu lazım...
Uzatılacak, iştahlandıracak, rahatlatacak...
"...Annem beni bırakmıştı" kadar sızlatır bence bu gerçek insanın kalbini...
Sevgi tercih kabul etmiyor.
Ama hayat hep bir tercihe sürüklüyor insanı. "Akıp giden günlerimiz" bazen tsunami dalgaları kadar vahşice alıp götürüyor bir şeyleri...
İnsan, kollarının direnme gücü tükendiğinde vazgeçiyor bir şeylerden...
Bir tercihte bulunuyor...
Ya annesini seçiyor ya da karısını.
Ya karısını seçiyor ya da sevdiğini. Ya sevdiğini seçiyor ya da çevresini...
O vahşi sular alıp götürüyor bir şeyleri.
Kuşandığımız, takındığımız, bir yerlere tıkıştırdığımız ne varsa çekip alıyor. Bir can, bir de ten kalıyor çıplak...
İşte o zaman ağlayıp ağlayıp susuyoruz.
Bulduğumuz bir tahtaparçasına tutunuyoruz...
Uzanan elleri ya da sulara bırakanları unutmuyoruz hiç...
O "tercihler" bir yerlere çörekleniyor...
Ve bir gün bir başka kişisel tercihin sebebi oluyor...
Etiketler:
anne,
arkadaş,
çocuk,
deprem,
eş,
güneydoğu asya,
iclal aydın,
sevdim,
sevgili,
tercih,
vatan
10 Kasım 2009 Salı
NEFES: VATAN SAĞ OLSUN FİLMİNİN ARDINDAN

Nefes: Vatan Sağolsun filminin ardından kocaman bir adam belirdi yüreğimde.
Yüzü tanıdıktı. Bakışları kalbime dokunuyor, sevgisi hayat veriyordu. Tüm dünyanın kötü kalpliliğinin anlatıldığı bu filmde, benim yüreğimde, damarlarımda kanını, kalbimde sevgisini taşıdığım o kocaman kalpli adam belirdi: Babam, canım babam
Silah seslerinin gerisinde, argolaşmış hayatların gölgesinde ben bir tek babamı düşledim. Ve sordum kendime ya "o" olmasaydı. Sonra da, döndüm 10 yaşında bir kız çocuğu olarak herkese sordum ya "o" olmasaydı. Cevap alamadım.
Sevincime, hastalığıma, derdime, öfkeme herkesten önce koşan babam olmasaydı.
Siz tüm nefretinizi kusarken dünyaya, babam iyi niyeti, dürüstlüğü, sevginin cesaretini ve gücünü öğretti. "Sen onlara bakma herkesi sev ve öyle dur ayakta" dedi. Ben de çok sevdim dünyayı ölüm bizden uzak olsun diye.
Ama o sırada, kaç çocuk kahramansız, gökkuşaksız kaldı...
Filmin her karesinde kokusu burnumda, sesi bir telefon uzağımda, sevgisi ve şefkati her daim benimleydi.
Ama ya "O" olmasaydı..
Her giden unutulur, her acı yerini başkasına bırakır. Peki baba unutulur mu, yerine başkası konur mu?
Siz aynı dili, aynı kültürü yaşarken düşman olabilirsiniz ama hiç bir kalpte baba acısına dost olamazsınız. Bu ülkenin üniversitelerine sığamazsınız belki ama babasız kalmış bu çocukların arkasına da sığınamazsınız.
Yaşama sevincim, özgürlüğüm, herşeyim olan babam olmasaydı; herkes ayrı dili konuşabilecek miydi? Yoksa sadece gözyaşlarımı silerek yağmurumun ardından gökkuşağım olamadığıyla mı kalacaktı? Biz aynı dili konuşurken birbirimize uzak düşecektik.
Geride yarım yarım sevgiler, neşesiz çocuklar bıraktınız. Özgürlük mü istediğiniz oysa şimdi hepimiz kendi vatanımızda birer esiriz. Buyrun artık herkes istediği dilde konuşabilir. Nasıl olsa birbirimizi anlamaya ihtiyacımız kalmayacak.
İşte sözüm ona militarist filmin ardından benim yüreğimde kokusuyla, bakışıyla kocaman sevgisiyle hep yanımda olan, beni ayakta tutan, bana özgürlüğün dilde değil kalpte olduğunu öğreten babam belirdi. Gözyaşlarımı tutamadım film boyunca, ama ülkeme olan sevgimi, babama olan aşkımı döktüm gözyaşlarımla.
Ben şanslı olanlardandım; babam yanımda korkularım geride kaldı. Babama seni nasıl seviyorum bir bilsen diyebildim, yorgun düşünce yaslanabildim göğsüne, hayat çok uzakta kaldı o sıcak bakışlarıyla..
Ama ya "O" bugün keşke yanımda olsaydı diyenler...
Hadi gelin bir de onlara doğru açılalım. Aman çok derinlere gitmeyin boğulursunuz.
14 Ekim 2009 Çarşamba
Sevdiğim Şiirler - 5
HERKES ÖLDÜRÜR SEVDİĞİNİ / Oscar Wilde
Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini…
Kulak verin sözlerime iyice,
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
23 Eylül 2009 Çarşamba
Aşk: Şems'in 40 Kuralı

KURAL 1: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dedi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
KURAL 2: Hak Yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!
KURAL 3:Kuran dört seviyede okunabilir. ilk seviye zahiri manadır. Sonraki Batıni mana. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.
KURAL 4: Kainattatki her zerrede Allahın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allahı görüp yaşayan olmadığı gibi, Onu görüp ölen de yoktur. Kim O nu bulursa, sonsuza dek Onda kalır.
KURAL 5: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Hâlbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:Bırak kendini, ko gitsin; Alık kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var.
KURAL 6:Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk konusunda dil zaten hükmünü yitirir. Âşık dilsiz olur.
KURAL 7: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
KURAL 8: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
KURAL 9: Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
KURAL 10: Ne yöne gidersen git, Doğu,Batı,Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
KURAL 11: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
KURAL 12: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
KURAL 13: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca ,şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.
KURAL 14:Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim olş. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
KURAL 15: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek her birimiz tamamlanmamış birsanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermek için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.
KURAL 16:Kusursuzdur ya Allah, Onu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde belebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradandan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir , ne layıkıyla sevebilirsin.
KURAL 17: Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yap bağlamış haset ve art niyettir.
KURAL 18: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara, dışında, başkalrında değil ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükafat olarak Yaradanı tanır.
KURAL 19:Başkalarından saygı,ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
KURAL 20: yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
KURAL 21: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmay kalkmak, Hakkın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
KURAL 22: Hakiki Allah Aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
KURAL 23: yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.Aşırılıktan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde
KURAL 24: Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allahın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. insan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
KURAL 25: Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama ikisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak cenneteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak, nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
KURAL 26:Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canının yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
KURAL 27: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında 40 gün 40 gece sadece güzel sözler et. 40 günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak.. Senin gönlün değişirse dünya değişir.
KURAL 28:Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu anın hakikatini yaşar.
KURAL 29: Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten,ne yapalım kaderimiz böyle deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
KURAL 30:Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.Sufi kusur görmez. Kusur örter.
KURAL 31:Hakka yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp. Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar, kimimiz ise, ne yazık ki daha da setleşerek çıkar.
KURAL 32: Aranızdaki bütün perdeler tek tek kaldır ki, Tanrıya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! inancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!
KURAL 33: Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HiÇ ol. Menzilin yokluk olsun. insanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
KURAL 34: Hakka teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
KURAL 35: Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla insan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler . Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
KURAL 36: Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler.Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.O'nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan.
KURAL 37: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.
KURAL 38: Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
KURAL 39: Noktalar değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde. Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.Ölen her sufi için bir sufi daha doğar.
KURAL 40: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK'ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya da tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.
Etiketler:
40 kural,
aşk,
elif şafak,
Kitap,
mevlana,
şems'in 40 kuralı,
tebrizli şems
17 Eylül 2009 Perşembe
Kanal D: türkiye'nin kanalı
9 Eylül 2009 Çarşamba
Sevdiğim Şiirler - 4
TEL CAMBAZININ TEL ÜSTÜNDE DURUMUNU ANLATIR ŞİİRİDİR
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
2 Eylül 2009 Çarşamba
28 Ağustos 2009 Cuma
8 Ağustos 2009 Cumartesi
Sevdiğim Şiirler - 3
VAKİT VAR DAHA
Biz kırıldık daha da kırılırız
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü
Hırsız da bilmiyor çaldığını
Biz yeni bir hayatın acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında....
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü
Hırsız da bilmiyor çaldığını
Biz yeni bir hayatın acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında....
şehre kahve döküldü
17 Temmuz 2009 Cuma
istanbulluların platonik aşkı: izmir
istanbul'da yaşanmaz abi.. ama denizi olmayan bir şehirde de yaşayamam ben der bu istanbullu insanoğlu.. egenin samimi, sıcak ara ara esintili tavrı baştan çıkarır da bi izmire gidesi gelir ama istanbul'dan da vazgeçemez gidemez... izmir de bi çok şey vaadeder ama o da istemez istanbulluyu.. egenin sıcakkanlı insanları birbirinden güzel kızları ve son dönem pek popüler erkekleri istanbul'a gider de yaşar da kalır da ama istanbulluyu almaz yanına... şimdi bu izmir, platonik aşkları için - benim new yorktan neyim eksik der gibi- eşyalarda vucut buluyor. http://www.izmiriz.com/ sitesinden birinden yaratıcı eğlenceli tasarımlarla izmire olan hasret dinecek gibi...sonuçta simit değil gevrek....
14 Temmuz 2009 Salı
giden sevgilinin malları bunlar
sevgililer gider arada bir ya.. aaaahhh keşşkee sadece gitseydi dedirtir bazıları...arkadaşlarınla tatilin tadını çıkarırken çantadan çıkan eşyalar, dolabını toplarken ağlarken buruşturup bir kenara attığın hediye gömlek. en kötüsü de bunlardan bir sürü vardır ve bir anda acımasızca karşında durur... vee o gitttttiiiii.... şimdi başkasıyla (başkalarıyla da olabilir tabii...) sevişiyor diye bağırır..ama artık tüm bu acılara son.. eski sevgilden geriye ne kaldıysa artık anında satışta. http://www.exboyfriendjewelry.com/ sitesi eski sevgilin nesi var nesi yoksa pazara çıkarıyor... adına bakıp sadece kızlar için tasarlanmış zannedilse de erkekler de bu siteden güzelce yararlanabiliyor...
10 Temmuz 2009 Cuma
Ölümsüzlük
Düşünüyorum, öyleyse varım, diş ağrılarını hiçe sayan bir entelektüelin kelamıdır. Hissediyorum, öyleyse varım, çok daha genel bir kapsamı olan ve yaşayan her varlığı ilgilendiren bir gerçektir. Benliğim temelde sizinkinden düşünceyle ayrılmaz. Çok insan, az düşünce vardır: Hepimiz düşüncelerimizi birbirimize aktarır, birbirimizden ödünç alır, çalarken aşağı yukarı aynı şeyleri düşünürüz. Ama biri ayağıma basarsa, acıyı hisseden sadece ben olurum. Ben'in temeli düşünce değil acıdır, en temel duygu olan acıdır. Acıda, bir kedi bile biricik ve bir başkasıyla yer değiştirmesi olanaksız ben'inden kuşku duyamaz. Acı keskinleşince,dünya yok olur ve her birimiz kendi kendimizle kalakalırız. Acı benmerkezciliğin okuludur.
Milan Kundera / Ölümsüzlük
Milan Kundera / Ölümsüzlük
Etiketler:
düşünüyorum,
Kitap,
milan kundera,
ölümsüzlük
1 Temmuz 2009 Çarşamba
Sevdiğim Şiirler - 2
PERİLER ÖLÜRKEN ÖZÜR DİLER / Küçük İskender
ayak izlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri
periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs
sana bugün bir mektup yazdım:
en çok
en çok güllerden söz ettim
saydam renksiz tutkun güllerden
bir gül olmak korkusundan
nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
canım.. diye başlanılıp
vazgeçilmiş bir sürü kağıt parçası
ruh parçası aşk parçası
buğu parçası haz parçası
vazgeçilmiş bir sürü kağıt parçası
her ihtimale karşı kurşun kalemle yazılan
ayrılık mektuplarını rüzgar taşır
sen istesen gitmezsin
sen bunu bana yapmazsın
karanlığı aralık bıraksan içeri peri sızar
sıkı sıkı kapatsan karanlığı
ben sende mahsur kalırım
sevişirken yüzüne düşen gözyaşım
eski bir falcının sihirli küresi
tut onu avucunda ve bana oku geleceğimi:
serüvenler, aradenizler, ara ırmaklar, aşkla alevlenmiş günler mi?
aşktan bana her mevsim çığ düşüyor
kalbim aşka değil düştüğünde dar bir kuyuya düşüyor
içinde kuğuların öpüştüğü bilinen öldürülmüş bir kuyuya
yüzün yüzüme şüphesiz bir gizli geçitti
saramadığım, beni saramayan bir fırtınaydı dizginsiz yüreğin gitti!
bütün çocukluğumu çalıp da gitti.
bir film adıydı değil mi: herkes seni seviyorum der
ve bir şarkı adıydı: bütün aşklar tatlı başlar
şimdi uzaklardasın gönül hicran'
hayati önemi olan acılardan başka ne kattık
birbirimizin yüreğine sevgilim: gittiğin bu gidiş bence ölümden beter' '
sen istesen gitmezsin
sen bana bunu yapmazsın
kalbim göremeyeceğin
bir köşede açan bir yenik çiçek
kalbin ulu orta açmış bir sahte çiçek
oysa söz vermiştik
seninle birlikte kurtaracaktık rapunzeli
ilk biz uyandıracaktık uyuyan güzeli
ilk biz kırmızı başlıklı kız için kurtla dövüşecektik
pamuk prensesin cam tabutu başında en çok ağlayan biz olacaktık
(bugün ağlama!)
hansel ve gratele biz ormanda arkadaş olacaktık
sen masallar severdin beni bir masala inandıracaktın
sabahlara kadar kızmabirader de oynayacaktık
çok uzak artık
çok uzak
çok uzak artık
çok uzak
çok geç olacak yarın. yarın çok geç olacak. çok geç olacak yarın.
yarın çok
olacak geç.
yok olacak.
insan karanlıkta koklamamalı bir gülü
kör olabilir tutkusundan
bilsen öyle seviyorum ki seni
bir tavşanın ürkek kaldırıp başını dağda
yağan yağmuru seyretmesi gibi;
ah sevgilim
bu masalın sonuna kan yazdın:
ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan ölümümü diledin.
mayıstı.
seni o yüzden bağışladım!
ben en çok mayısta su içerim
ben en çok mayısta başımı öne eğerim
içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar
avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı
mayısta öğrendim ben
ve teraslarda leonard cohen dinlemek en çok mayısa yakışırdı
tiril tiril
bembeyaz bir giysiyle
rüzgarda ayakların çıplak
kolların saracak gibi mayısta ölüp dirilen tüm çiçekleri
öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta
durmak
durmak
durmak
sevgilim periler ölürken özür diler
sevgilim..
kartpostallardan tanıdığın
bir şehri düşünmek gibi bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi
eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan
tam
tam yaza girecekken
yazın omzuna yüzünü dayayacakken
çekip giden
ayaklarının altından o son sığınak terası da
acılarının velihatı leonard cohen de
çekip gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir
yani.. anlıyor musun.. mayıstı..
seni o yüzden bağışladım!
bir sesim vardı gölgenden ikmale kalan
biliyorum, büyük çocukluktu birbirimizi sevmemiz
ne güzel çocukluktu
büyük çocukluktu yaptık işte
ne yapalım, iki ömür odamıza hapsediliriz, cezamızı çekeriz,
kulaklarımızdan değil yüreklerimizden çeker
öğretirler bize
yetişkinler gibi sevimsizce aşık olmayı, ama
sevgilim periler ölürken özür diler
sevgilim..
hatırla,
sana bileklerimi, sana dizlerimi sana topuklarımı sundum
hatırla senin gözlerin çokulusluydu
ve usluydu gözlerin
bir hüzünden bir tersliğe dokunarak koştum
bazı sevdalarda hafızasını kaybeder ya insan
telaşlanır, ağlar
adını unutur, yolunu kaybeder oturduğu evin
talanım!
artanım!
eksik kalanım!
yarım kalanım!
nasıl yedirdim ihanetini kendime
o dev hisle sen mayıstın ben mayıstım
her şey ama her şey el ele mayıstı
seni o yüzden bağışladım!
uzanıp topraktan çıkardın beni
tozumu sildin, hohladın, parlattın
ovdun ve okşadın beni çıktı içimdeki cin;
ondan
-gidecektin, mecburdun, hepsi gibi-
affını diledin.
mayıstı. mecburdum. seni o yüzden bağışladım!
ah sevgilim
nihayet
oyun biter ve yırtılır kapanırken perde
cin düşmüş dolunaylarda ben peri
şan, sen gül
yabani.
sevgilim
periler ölürken özür diler
kimi aşklar bitmesi için yaşanır
sen bunları hiç önemseme
git gülümse başkalarına
beni burkulmuş bırak
beni ısırılmış
beni emilmiş
sevgilim söylesene
seni ne ağlatır
sevgilim
söylesene
söz kalbine dokunabilmek için
daha hangi biçime bürünsün
sevgilim ağlarsan kalbin olduğuna inanacağım
söyle seni ne ağlatır
söylesene seni ben niçin bağışladım
yani bir ayrılık sonrası suçlamaları
iade edilen buz tutmuş armağanlar
iade edilen öpüşmeler, sevişmeler
çok özlediğin birinin ölümünü duymak gibi aniden
çekip giden bir sevgili
çekip giden bir düş
çekip giden bir sıfır
sana uzatılan
ilk sahte çiçeğin peşinden
koşarak giden sen
ihanet bir kent adı mıdır sandın sevgilim
senden sonraydı
gökyüzüne teslim oluyordu ay ışığı
ah senin zarif parmaklarına dolanmış kuğular,
ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu yeryüzünde
ümit:kurugül! ümit:aksigül!
biliyorum kavgada bile söylenmez bu söz ama söyleyeceğim:
seni seviyorum
bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine
dağlar dağlarına dürüsttür
bu dağ kanayacak
aşkında ihanet var
kalbim dağlanacak
kızma korkma kaçma acıma ağlama utanma unutma
ama sakın unutma seni seviyorum
ama senin kulağına eğilip
dağ diye fısıldayan bu dudak
ya elinden ya ayağından
ya eteğinden ya alnından
öfkelenme: öpmeyecek,
mutlaka çok isteyecek öpmeyi fakat
öpmeyecek, sen istemedikçe.
sadece bir hayalet nehir gibi fışkırıp
dört nala kan olup akacak göğsüne
öfkelenme: senin değil
ölü bir meleğin göğsüne
sevgilim ağlarsan
göz yaşların hatırlayacak
sen ne çok şeyi unutmuşsun
sevgilim
söylesene
külün de yanışının ardından ne kalır geriye
bu kez ağla sevgilim
ağla ki benzeyesin o yitik benzersizliğine
bu mektubu yırt at.
sen istemezsen gitmezsin. sen bana bunu yapmazsın. biliyorum.
beni hatırlatacak ne varsa yırt at. kalbini ve tenini ve dudaklarını'
sevgilim periler ölürken özür diler
sevgilim.
ayak izlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri
periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs
sana bugün bir mektup yazdım:
en çok
en çok güllerden söz ettim
saydam renksiz tutkun güllerden
bir gül olmak korkusundan
nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
canım.. diye başlanılıp
vazgeçilmiş bir sürü kağıt parçası
ruh parçası aşk parçası
buğu parçası haz parçası
vazgeçilmiş bir sürü kağıt parçası
her ihtimale karşı kurşun kalemle yazılan
ayrılık mektuplarını rüzgar taşır
sen istesen gitmezsin
sen bunu bana yapmazsın
karanlığı aralık bıraksan içeri peri sızar
sıkı sıkı kapatsan karanlığı
ben sende mahsur kalırım
sevişirken yüzüne düşen gözyaşım
eski bir falcının sihirli küresi
tut onu avucunda ve bana oku geleceğimi:
serüvenler, aradenizler, ara ırmaklar, aşkla alevlenmiş günler mi?
aşktan bana her mevsim çığ düşüyor
kalbim aşka değil düştüğünde dar bir kuyuya düşüyor
içinde kuğuların öpüştüğü bilinen öldürülmüş bir kuyuya
yüzün yüzüme şüphesiz bir gizli geçitti
saramadığım, beni saramayan bir fırtınaydı dizginsiz yüreğin gitti!
bütün çocukluğumu çalıp da gitti.
bir film adıydı değil mi: herkes seni seviyorum der
ve bir şarkı adıydı: bütün aşklar tatlı başlar
şimdi uzaklardasın gönül hicran'
hayati önemi olan acılardan başka ne kattık
birbirimizin yüreğine sevgilim: gittiğin bu gidiş bence ölümden beter' '
sen istesen gitmezsin
sen bana bunu yapmazsın
kalbim göremeyeceğin
bir köşede açan bir yenik çiçek
kalbin ulu orta açmış bir sahte çiçek
oysa söz vermiştik
seninle birlikte kurtaracaktık rapunzeli
ilk biz uyandıracaktık uyuyan güzeli
ilk biz kırmızı başlıklı kız için kurtla dövüşecektik
pamuk prensesin cam tabutu başında en çok ağlayan biz olacaktık
(bugün ağlama!)
hansel ve gratele biz ormanda arkadaş olacaktık
sen masallar severdin beni bir masala inandıracaktın
sabahlara kadar kızmabirader de oynayacaktık
çok uzak artık
çok uzak
çok uzak artık
çok uzak
çok geç olacak yarın. yarın çok geç olacak. çok geç olacak yarın.
yarın çok
olacak geç.
yok olacak.
insan karanlıkta koklamamalı bir gülü
kör olabilir tutkusundan
bilsen öyle seviyorum ki seni
bir tavşanın ürkek kaldırıp başını dağda
yağan yağmuru seyretmesi gibi;
ah sevgilim
bu masalın sonuna kan yazdın:
ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan ölümümü diledin.
mayıstı.
seni o yüzden bağışladım!
ben en çok mayısta su içerim
ben en çok mayısta başımı öne eğerim
içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar
avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı
mayısta öğrendim ben
ve teraslarda leonard cohen dinlemek en çok mayısa yakışırdı
tiril tiril
bembeyaz bir giysiyle
rüzgarda ayakların çıplak
kolların saracak gibi mayısta ölüp dirilen tüm çiçekleri
öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta
durmak
durmak
durmak
sevgilim periler ölürken özür diler
sevgilim..
kartpostallardan tanıdığın
bir şehri düşünmek gibi bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi
eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan
tam
tam yaza girecekken
yazın omzuna yüzünü dayayacakken
çekip giden
ayaklarının altından o son sığınak terası da
acılarının velihatı leonard cohen de
çekip gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir
yani.. anlıyor musun.. mayıstı..
seni o yüzden bağışladım!
bir sesim vardı gölgenden ikmale kalan
biliyorum, büyük çocukluktu birbirimizi sevmemiz
ne güzel çocukluktu
büyük çocukluktu yaptık işte
ne yapalım, iki ömür odamıza hapsediliriz, cezamızı çekeriz,
kulaklarımızdan değil yüreklerimizden çeker
öğretirler bize
yetişkinler gibi sevimsizce aşık olmayı, ama
sevgilim periler ölürken özür diler
sevgilim..
hatırla,
sana bileklerimi, sana dizlerimi sana topuklarımı sundum
hatırla senin gözlerin çokulusluydu
ve usluydu gözlerin
bir hüzünden bir tersliğe dokunarak koştum
bazı sevdalarda hafızasını kaybeder ya insan
telaşlanır, ağlar
adını unutur, yolunu kaybeder oturduğu evin
talanım!
artanım!
eksik kalanım!
yarım kalanım!
nasıl yedirdim ihanetini kendime
o dev hisle sen mayıstın ben mayıstım
her şey ama her şey el ele mayıstı
seni o yüzden bağışladım!
uzanıp topraktan çıkardın beni
tozumu sildin, hohladın, parlattın
ovdun ve okşadın beni çıktı içimdeki cin;
ondan
-gidecektin, mecburdun, hepsi gibi-
affını diledin.
mayıstı. mecburdum. seni o yüzden bağışladım!
ah sevgilim
nihayet
oyun biter ve yırtılır kapanırken perde
cin düşmüş dolunaylarda ben peri
şan, sen gül
yabani.
sevgilim
periler ölürken özür diler
kimi aşklar bitmesi için yaşanır
sen bunları hiç önemseme
git gülümse başkalarına
beni burkulmuş bırak
beni ısırılmış
beni emilmiş
sevgilim söylesene
seni ne ağlatır
sevgilim
söylesene
söz kalbine dokunabilmek için
daha hangi biçime bürünsün
sevgilim ağlarsan kalbin olduğuna inanacağım
söyle seni ne ağlatır
söylesene seni ben niçin bağışladım
yani bir ayrılık sonrası suçlamaları
iade edilen buz tutmuş armağanlar
iade edilen öpüşmeler, sevişmeler
çok özlediğin birinin ölümünü duymak gibi aniden
çekip giden bir sevgili
çekip giden bir düş
çekip giden bir sıfır
sana uzatılan
ilk sahte çiçeğin peşinden
koşarak giden sen
ihanet bir kent adı mıdır sandın sevgilim
senden sonraydı
gökyüzüne teslim oluyordu ay ışığı
ah senin zarif parmaklarına dolanmış kuğular,
ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu yeryüzünde
ümit:kurugül! ümit:aksigül!
biliyorum kavgada bile söylenmez bu söz ama söyleyeceğim:
seni seviyorum
bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine
dağlar dağlarına dürüsttür
bu dağ kanayacak
aşkında ihanet var
kalbim dağlanacak
kızma korkma kaçma acıma ağlama utanma unutma
ama sakın unutma seni seviyorum
ama senin kulağına eğilip
dağ diye fısıldayan bu dudak
ya elinden ya ayağından
ya eteğinden ya alnından
öfkelenme: öpmeyecek,
mutlaka çok isteyecek öpmeyi fakat
öpmeyecek, sen istemedikçe.
sadece bir hayalet nehir gibi fışkırıp
dört nala kan olup akacak göğsüne
öfkelenme: senin değil
ölü bir meleğin göğsüne
sevgilim ağlarsan
göz yaşların hatırlayacak
sen ne çok şeyi unutmuşsun
sevgilim
söylesene
külün de yanışının ardından ne kalır geriye
bu kez ağla sevgilim
ağla ki benzeyesin o yitik benzersizliğine
bu mektubu yırt at.
sen istemezsen gitmezsin. sen bana bunu yapmazsın. biliyorum.
beni hatırlatacak ne varsa yırt at. kalbini ve tenini ve dudaklarını'
sevgilim periler ölürken özür diler
sevgilim.
30 Haziran 2009 Salı
Sevdigim Siirler - 1
|
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)