
edebiyat, müzik, tasarım, reklam ve belki de daha fazlası yönsüz kanat çırpışlarım bir yer bulsun istedim...
25 Kasım 2009 Çarşamba
onlar en yaratıcı kolonlar
Etiketler:
ad,
advertising,
anti smoking,
columns,
creative,
ducolax,
fiat,
greenpeace,
heineken,
ice age,
mcdonald's,
reklam,
sci fi,
toxel,
toy 'R' us
13 Kasım 2009 Cuma
Tercih
Tercih / İclal AYDIN
Çocukluk işte ama öyle düşünürdüm.
İtiraf edeyim...
Küçük küskünlükler sırasında kocamın benden önceki sevgililerini benden daha çok sevdiğini düşündüğüm de oldu.
Nedense insan hep en son ve en çok sevilen olmak istiyor.
Sahip olduğu sevgiden daha çoğunu istiyor hep.
Yersiz bir istek ama..
Oluyor işte...
Sevdikleri hep bir tercihte bulunsun istiyor.
Tercih edilen olmak için yapıyor bunu...
Güneydoğu Asya'daki büyük deprem sonrasında sulara kapılan bir anne, kucağındaki iki çocuğundan birini gücü kesilince bırakmak zorunda kalıyor.
5 yaşındaki oğlu sulara kapılıyor. Anne ve kucağındaki yirmi aylık oğlu direniyor.
Mucize eseri, sulara kapılan oğlu da, kocası da sular çekildikten sonra ortaya çıkıyor.
Gazetede bu haberi okuduğumda en çok bir cümleye takıldı aklım; "Yaşadıkları bu olayı ne anne ne de 5 yaşındaki Lachie artık >unutabilecek..."
"Annem beni bırakmıştı..."
Acaba yıllar sonra nasıl bir kişiliği olacak 5 yaşındaki çocuğun.
Gerçekten nasıl gelişecek ruhu?
"Ağladım, ağladım kimse beni duymayınca sustum ve tahtalara tutundüm" demiş...
Annesinin tercihi beyninde nasıl bir kıvrıma sıkışacak acaba?
Hadi biraz daha ileri gidersek; "sevmeye engel bir yara" olacak mı acaba bu yaşadığı?"...
Annem beni bırakmıştı"
Çocuklarını kurtarmaya çalışan anne, gücü kesilen kollarından bıraktığı oğlunun ertesi gün bulunmasından sonra ağlamış.
Tanrı'ya şükretmiş. "Kendimi hiçbir zaman affedemezdim" demiş. Evlerine dönmüşler.. Ama belli ki kurtulmuş hayatlarında artık hep bu olay var...
Bir kere kolları çözülmüş annenin. Ne anne affedebilir kendini, ne de Lachie annesini...
Bazen yakınım dediğiniz insanların ihaneti de sizi sulara bırakması gibi değil midir?
Mesela arkadaşımdır dediğiniz birinin sizi kırmızı soğanlı lakerda ile pilaki arasındaki tabağa sarhoş mezesi yapması?
Arkanızdan konuşması...
Öyle ya, bu yiyeceklerin ve içkinin yanına bir de konu lazım...
Uzatılacak, iştahlandıracak, rahatlatacak...
"...Annem beni bırakmıştı" kadar sızlatır bence bu gerçek insanın kalbini...
Sevgi tercih kabul etmiyor.
Ama hayat hep bir tercihe sürüklüyor insanı. "Akıp giden günlerimiz" bazen tsunami dalgaları kadar vahşice alıp götürüyor bir şeyleri...
İnsan, kollarının direnme gücü tükendiğinde vazgeçiyor bir şeylerden...
Bir tercihte bulunuyor...
Ya annesini seçiyor ya da karısını.
Ya karısını seçiyor ya da sevdiğini. Ya sevdiğini seçiyor ya da çevresini...
O vahşi sular alıp götürüyor bir şeyleri.
Kuşandığımız, takındığımız, bir yerlere tıkıştırdığımız ne varsa çekip alıyor. Bir can, bir de ten kalıyor çıplak...
İşte o zaman ağlayıp ağlayıp susuyoruz.
Bulduğumuz bir tahtaparçasına tutunuyoruz...
Uzanan elleri ya da sulara bırakanları unutmuyoruz hiç...
O "tercihler" bir yerlere çörekleniyor...
Ve bir gün bir başka kişisel tercihin sebebi oluyor...
Etiketler:
anne,
arkadaş,
çocuk,
deprem,
eş,
güneydoğu asya,
iclal aydın,
sevdim,
sevgili,
tercih,
vatan
10 Kasım 2009 Salı
NEFES: VATAN SAĞ OLSUN FİLMİNİN ARDINDAN

Nefes: Vatan Sağolsun filminin ardından kocaman bir adam belirdi yüreğimde.
Yüzü tanıdıktı. Bakışları kalbime dokunuyor, sevgisi hayat veriyordu. Tüm dünyanın kötü kalpliliğinin anlatıldığı bu filmde, benim yüreğimde, damarlarımda kanını, kalbimde sevgisini taşıdığım o kocaman kalpli adam belirdi: Babam, canım babam
Silah seslerinin gerisinde, argolaşmış hayatların gölgesinde ben bir tek babamı düşledim. Ve sordum kendime ya "o" olmasaydı. Sonra da, döndüm 10 yaşında bir kız çocuğu olarak herkese sordum ya "o" olmasaydı. Cevap alamadım.
Sevincime, hastalığıma, derdime, öfkeme herkesten önce koşan babam olmasaydı.
Siz tüm nefretinizi kusarken dünyaya, babam iyi niyeti, dürüstlüğü, sevginin cesaretini ve gücünü öğretti. "Sen onlara bakma herkesi sev ve öyle dur ayakta" dedi. Ben de çok sevdim dünyayı ölüm bizden uzak olsun diye.
Ama o sırada, kaç çocuk kahramansız, gökkuşaksız kaldı...
Filmin her karesinde kokusu burnumda, sesi bir telefon uzağımda, sevgisi ve şefkati her daim benimleydi.
Ama ya "O" olmasaydı..
Her giden unutulur, her acı yerini başkasına bırakır. Peki baba unutulur mu, yerine başkası konur mu?
Siz aynı dili, aynı kültürü yaşarken düşman olabilirsiniz ama hiç bir kalpte baba acısına dost olamazsınız. Bu ülkenin üniversitelerine sığamazsınız belki ama babasız kalmış bu çocukların arkasına da sığınamazsınız.
Yaşama sevincim, özgürlüğüm, herşeyim olan babam olmasaydı; herkes ayrı dili konuşabilecek miydi? Yoksa sadece gözyaşlarımı silerek yağmurumun ardından gökkuşağım olamadığıyla mı kalacaktı? Biz aynı dili konuşurken birbirimize uzak düşecektik.
Geride yarım yarım sevgiler, neşesiz çocuklar bıraktınız. Özgürlük mü istediğiniz oysa şimdi hepimiz kendi vatanımızda birer esiriz. Buyrun artık herkes istediği dilde konuşabilir. Nasıl olsa birbirimizi anlamaya ihtiyacımız kalmayacak.
İşte sözüm ona militarist filmin ardından benim yüreğimde kokusuyla, bakışıyla kocaman sevgisiyle hep yanımda olan, beni ayakta tutan, bana özgürlüğün dilde değil kalpte olduğunu öğreten babam belirdi. Gözyaşlarımı tutamadım film boyunca, ama ülkeme olan sevgimi, babama olan aşkımı döktüm gözyaşlarımla.
Ben şanslı olanlardandım; babam yanımda korkularım geride kaldı. Babama seni nasıl seviyorum bir bilsen diyebildim, yorgun düşünce yaslanabildim göğsüne, hayat çok uzakta kaldı o sıcak bakışlarıyla..
Ama ya "O" bugün keşke yanımda olsaydı diyenler...
Hadi gelin bir de onlara doğru açılalım. Aman çok derinlere gitmeyin boğulursunuz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)